Bazı olayları analiz ederken, siyasi görüşüm ışığında değil bir gazeteci gözü ile değerlendirdim. Çünkü benim işim bu. Tarafı olmayanın bertaraf olduğu bilincinde biri olarak gazeteci de olsam benim bir tarafımın olduğuna inanıyorum. Daha da ileri gidersek Cemil Meriç’in dediği gibi “Tarafsızlık, şerefsizliktir” düşüncesini hiç aklımdan çıkarmadım.
Bir siyasetçi olmadığım için, kendi inandığım siyasi görüşe göre değil, bir gazeteci gözü ile gördüklerimi kaleme aldım. Ancak bizim mesleğimizi öyle herkes anlamaz bilirim. Yazıyı okurken, yazının sahibine türlü anlamlar yüklenir her zaman.
Söylemekten hiçbir zaman çekinmediğim gibi tekrar dile getiriyorum ben rahmetli Milli Görüş lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın 1969 yılında başlattığı Milli Görüş hareketinin misyonunu ve vizyonunu dünya görüşüm olarak belirledim. Onun bu ülkeye kazandırdığı çok ama çok önemli şeylerin olduğuna inandım ve hala da buna inanıyorum.
Ancak bir gazeteci olarak bir konuyu ele alırken bazı arkadaşlarımızın bu ne biçim milli görüşçülük eleştirilerini sığ ve dar bir değerlendirme olarak adlandırıyorum. Çünkü eleştirdiğim, ya da ele aldığım konunun Milli Görüş ile alakası yokken, bu minvalde yazı yazmamı beklemek saçmalıktan başka bir şey olmayacaktır.
Şimdi yerel seçimler sürecinde aday adayları kıyasıya yarışıyor. Recep Tayyip Erdoğan’ın Milli Görüş kökeninden gelme bir siyasetçi olması nedeniyle, ben bazı aday adaylarına çok şans tanımıyorum. Çünkü kim ne derse desin başbakan hala bu kökten gelen insanlarla bazı işler yapıyor. Yerel ve genel olsun Milli Görüş kökenli insanlar bugün devlet kademesinde çok önemli yerlerde.
Aday adaylarını değerlendirirken, mevcut başkanın karşısına istişare etmeden, partiyi ikiye bölecek şekilde bir ilçe başkanının aday adaylığını açıklamasının başbakan nazarında hoş karşılanmayacağını düşünüyorum. Çünkü her ne kadar gömlek çıkarmış olsa da, başbakanın siyasi bir çok kararı milli görüşten gelme gelenekler üzerinden yürüyor.
Şimdi Körfez’de garip bir durum var. Geçtiğimiz günlerde Körfez Belediye başkanı Yunus Pehlivan aday adaylığı başvurusunda da yaptığı açıklamada “Hakkımı helal etmeyeceğim” dediği bir grup var. Ben AK Partili olmayabilirim, Milli Görüşçü olabilirim ancak haksızlığa uğrayanın partisi, inancı ırkı ayrıştırılabilir mi?
Ne yani, şimdi ben Milli Görüşçüyüm diye, ya da başka bir siyasi görüşe sahibim diye Pehlivan’a yapılan haksızlığı, ya da yanlış davranışları eleştiremez miyim? Bu bir Müslüman’a yakışan hareket midir?
Hiç AKP’li olmadım, çok şükür Milli Görüşten hiç ayrılmadım. Ancak ben bir gazeteciyim, siyasette bu hangi parti olursa olsun bir haksızlık, bir belden alta vurma olayı varsa ben bunu eleştiririm. Mesele Pehlivan meselesi değil, bugün yerel yönetim MHP ya da CHP’de olsa, aynı süreç yine işlese aynı tepkiyi gösterirdim.
Yunus Pehlivan ile hiçbir göbek bağım yok, bugüne kadar ne ben bir şey istedim, ne kendisi bir şey teklif etti. Benim kızdığım, benim yazdığım konu bir insanın itibarsızlaştırılma çabaları. Kim olursa olsun ne yaparsa yapsın bir insanın itibarına, aile hayatına dokunamazsın. Tabi ki ben buna tepki göstereceğim, çünkü ben MİLLİ GÖRÜŞçüyüm.
Birilerinin aile hayatı ile ilgili saçma sapan iftiraya varan dedikodular üretiliyorsa, birilerinin itibarı yine kendi içinden insanlar tarafından yerle bir edilmek isteniyorsa buna tepki vermemden daha doğal ne olabilir? O eski bir Milli Görüşçü değil mi? O ve onlar hala bizim abilerimiz, kardeşlerimiz değil mi? Neden bugüne kadar yolları hiç Milli Görüş ile kesişmemiş, bel altı siyasetle bir yerlere gelmeye çalışan insanlara bu kardeşlerimizi yedirelim?
Özellikle AK Partili gençlik kolları üyeleri benim “YUNUScu” olduğumu düşünüyorlar ve kimi yerlerde eleştiriyorlar. Buna açıkçası üzülüyorum. Çünkü aslında Yunus Pehlivan benim değil onların başkanı. Bu nasıl bir çiğliktir, bu nasıl bir karaktersizliktir aklım almıyor. Sanki gençlik kollarında olup belediyenin işlerini yapıp para kazanan benim.
Hiçbir çıkarım olmamasına, hiçbir kazancım olmamasına, hatta sahip olduğumu siyasi görüşüme mensup insanların tepkisini göze almama rağmen ben bir haksızlığın karşısında dururken, bazı AKP’lilerin ve bazı AKP’li gençlerin Pehlivan’a yapılan itibarsızlaştırma politikalarına alet olmalarına üzülüyorum.
Bazılarına üzülmüyorum. Kimlere üzülmüyorum biliyor musunuz?
Bulunduğu konumu kullanarak bir yerlere gelip, gücü başka yerde gördüğü için çark edenlere üzülmüyorum.
Hem belediyenin partinin işlerini yapıp, hem ekmek yediği kapıyı tekmeleyenlere üzülmüyorum.
Bir gün bir masada, diğer gün başkalarının masasında dolaşan konstramatrislere üzülmüyorum.
“SENİNLEYİZ BAŞKAN” diyerek taraf olduğunu ima edip, iki adım ötede satanlara üzülmüyorum.
Yediği ekmeği hak etmeyenlere, çiğlik yapıp vefasızlığın bir marifet olduğunu sananlara üzülmüyorum.
İşin aslı şu ki ben kimseci değilim. Kimsenin adamı da olmadım, gençlere de tavsiyem birilerini birilerinin adamı olmakla suçlayacağınıza ADAM olun. Benim kaybedecek bir şeyim yok, ne belediyeyle iş yapıyorum, ne maaşımı başkandan alıyorum. Kimsenin adaylığı, oturduğu koltuk beni ilgilendirmiyor. Ben haksızlığı konu ediniyorum. Hani sizin hiçbir zaman dikkat etmediğiniz, makam ve mevki hırsı yüzünden gözünüzün görmediği o kul hakkı. Ben Milli Görüşçüyüm, Yunus Pehlivan’ın hakkını da korumak benim insani ve manevi vazifemdir, CHP’li birinin de.
Mesele herkesin karşısındakini kendi gibi görmesiyle alakalıdır. Birilerinin adamı olanlar, beni de birilerinin adamı sanabilirler, ancak aramızdaki tek fark ben yalnız başıma ADAM’ım, kendileri arkalarındaki başkanlarla ve oturdukları koltuklarla birlikte adamlar.
Vel hasıl ı kelam, ben Yunus’cu olduğum için değil, AKP’de yaşanan bu süreçte Pehlivan’ın haksızlığa uğradığını düşündüğüm için bu yazıları kaleme alıyorum. Ne diğer adaylarla ne Pehlivan ile bir ticari ilişkim olmadı ben yazarım. Yazdıkça kazanırım, siz bu süreçten sonra kazandıklarınızı ve kaybettiklerinizi düşünüverin, ben her zaman yazmaya devam edeceğim, özellikle çok tepki gelen yazımdaki FAHİŞELERİ….