Bazen oturup düşünüyorum. Dünle bugünü karşılaştırıyorum.
Dün derken yakın geçmişten bahsediyorum tabi. Var ve yok kavramlarını yazarken de genel durumu kast ediyorum. Dünde olumsuzluklar vardı, bugünde var. İstisnalar kaideyi bozmaz.
Dün, okumuş adam parmakla gösterilirdi. Lise mezunları yedek subay olurdu. Üniversite mezunları yok denecek kadar azdı. Okumuşların çoğu iş bulabiliyordu. Bugün, Büyük çoğunluk, okumuş. Üniversite bitirmiş olanların sayısı ciddi rakamlarda. Hatta yüksek lisans, doktora vs. yapanlara sıkça rastlanıyor. Bütün bu gelişmelere rağmen okumuş işsizler var.
Bazı insanların ana dili Kürtçe, arapça olmasına rağmen mahkemelerde bu diller yok hükmündeydi. Savunmanızı Türkçe yapmak zorundaydınız. Bugün Kütçe rahatça kullanılabiliyor.
Özgürlük, örgüt gibi kavramlar ürkütücü idi. Devlet güçlü idi. Bu yüzden toplumsal hareketler sınırlı kalıyor ya da bastırılıyordu. Bugün özgürlük diye insanlar sokakları dolduruyor, Halk kendi haklarını korumak isterken ölçüyü kaçırıp etrafı yakıp yıkabiliyor. Güvenlik güçleri asayişi sağlayacağız derken ölçüyü kaçırıp, demokratik tepkileri engellemeye çalışabiliyor. Devlet güçleri olaylara haklı olarak müdahale ederken bazen orantısız güç kullanıyor, istenmeyen sonuçlar doğabiliyor.
Samimiyet vardı. Sevgi vardı. Utanma vardı. İnsanlar birbirine ulu orta hırsız, ahlaksız veya aşkım, bi tanem demezdi. Kavramlar ve anlamları vardı. Bazı kavramların içi boşaltıldı. Hırsız, arsız derken düşünmeli, Aşkım derken insanın içi titremeli. Aşk ile geçici zevkler birbirine karıştırılmamalı. Ahlak ve sevgi kavramlarının içi boşaltılmamalı.
Dün, Biri diğerini itham edince önemsenir. Ya itham eden iddiasını ispatlar, suçlu susardı. Ya da iftira eden geri atım atardı. Bugün Başbakana hırsız deniyor, diyen de denilen de bas bas bağırıyor. Buna milletimiz sandıkta gereken cevabı vermeli, Sandıkta kaybeden de ebediyen susmalı diyorum.
Dün bilinç yerine biat vardı. Bugün bilinç var. Bu bilinç isyana dönüşüyorsa orada sorun var demektir.
Dünle bugünü harmanlamalı ve dengeyi kurabilmeliyiz. Hem bilinçli, hem itaatkar olunabilir. Yönetenler, insan odaklı düşünmeli , yetkilerini kendi için değil, halkı için kullanmalı. Halka sözde değil, özde hizmet etmeli. Halk bilinçli ise, olup bitenin farkındadır, gerektiğinde yönetimini uygun bir şekilde uyarır, tepki gösterir, yetmez ise sandıkta cevabını verir ve problem kalmaz. Ne diktatörlük kalıcıdır ne de isyan. Her ikisi de zorlamadır. Zorla güzellik olmaz. Düşüncemizin odağına insanı koyarsak her şey yoluna girer. Onun için diyorum ki ÖNCE İNSAN…
En derin muhabbetle herkese saygılarımı sunuyorum.