1957 yılında Trabzon’da doğdum.

Sırasıyla; Trabzon Cengiz Topel İlkokulu, Trabzon Atatürk Orta Okulu, Trabzon Sanat Enstitüsü (Trabzon Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi) Elektrik Bölümünü ve Trabzon Affan Kitapçı oğlu Lisesi (Trabzon Affan Kitapçı oğlu Anadolu Lisesi) Fen Kolunu Trabzon’ da bitirdim. İşletme Fakültesi İş İdaresi (Lisans) eğitimimi Eskişehir’de ve Mühendislik eğitimimi de; Kocaeli Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği ’ de tamamladım. ÖSYM ‘ in düzenlediği imtihanlarda başarı sağlayarak; A Sınıfı İş Sağlığı ve Güvenliği Uzmanı (Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı) ve İşyeri Hekimliği ve İş Güvenliği Uzmanı Eğitici (Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı) Sertifikalarını aldım. Yabancı dil: İleri seviyede İngilizce (TOEFL ve ODTÜ Yeterlilik Sınavlarında başarı göstererek Lisan Tazminatı aldım) ve orta seviyede Almanca bilmekteyim.

Yazılarıma başlamadan önce; Paragraf ve cümlelerde sehven oluşacak hatalardan dolayı şimdiden özür dilerim. Yazılarımın içeriği; Genellikle almış olduğum eğitimlerimle örtüşecek boyutta olacaktır. Tabiki; Zaman zaman günümüz şartlarında meydana gelen, siyasi konjonktürdeki görüşlere de, yer verilecektir. Bilgi ve düşüncelerimden, en çok yararlanacak grubun; Geleceğimizin teminatı ve çok değer verdiğim gençlere yönelik olacaktır.

Bu düşüncem dolaysıyla; İlkyazımı gençler için yazmak arzusundayım. Bir toplumun karşılaştığı problemleri çözebilmenin tek yolu, o toplumun tarihini iyi bilmesinden geçer. Bunun için; Geçmişimizi iyi analiz etmek gerekir.

Gençler çok önemli. Nedenine gelince; Tabiki liyakatlı ( Eğitim+Öğretim+Vicdan) gençler, her zaman geleceğe umutla bakmak ve başarılarının mütemadiyen olması düşüncesindedir. Çünkü emeğinin karşılığı onun en tabii hakkıdır. Gece, gündüz ve yorgunluk demeden mesleğinde başarılı olması için gerekli olan nazari ve fiili işlevlerin yerine getirilmesi ancak; fedakârlık yapması gerektiği bilincine sahiptir. Bu özellikleri ihtiva eden bir gence; Gerekli olan sevgi, saygı ve onur tevdi edilmez ise; bu gencin hayatını idame edebilmesini sağlayacak şartlara haiz bir yere göç etmesi elzem hale gelebilir. Şayet bu eylemi gerçekleştirmediği zaman; mutsuz bir çalışma hayatında yaşayacağı gençlik ve mutsuz bir yaşlılıkla hayat sonlanır. Onun için; söz konusu olan hangi meslekten olursa olsun; liyakatlı gençlere layık oldukları yaşam standarlaına uygun olarak yaşamlarını sürdürülebilir ortamların oluşturulması için; gerekli tedbirlerin en kısa bir süreç içinde tamamlanmasını temenni ediyorum.

Bu nedenle; Geçmişimizle ilgili bilgileri sizlere aktarabilmek için, yapmış olduğum araştırmaları

sizlerle paylaşmak düşüncesini taşımaktayım. Müslüman ve Türk toplumu hiçbir zaman, taklitçiliği benimsememiş, sürekli araştırma yaparak çalışmalarını azim ve kararlılıkla sürdürmüştür. Özellikle; Büyük bir tarih mirasına sahip olan Türk milleti, çöken batıyı taklit ederek bir noktaya gelemez ve gelmemelidir de. Kendi medeniyetindeki kültür hazinelerinin bugün yaşatabilecek versiyonlarını ortaya koymaya mecburdur. Ya kendi medeniyetini, geçmişinden ibret alarak yeniden kuracak veya başka medeniyetin etnografik malzemesi olarak kalmaya ve onunla birlikte çökmeye mahkûm olacaktır.

Bu itibarla; Bir ulusta çöküş ve yıkılış güçlerine karşı yegâne etkin güç, güçlü kişilik ve benlik sahibi bireyler yetiştirmektir. Bu kişilerin yetişmesini sağlayacak ortam ise; Ancak demokratik anlayışın hakim olduğu toplumlarda mümkün olabilir. Bu bakımdan; Sahip olduğumuz değerlerin kıymetini bilmek ve uzlaşmacı anlayışı yerleştirerek problemlerimize çözüm aramak durumundayız. Ülkemizde bugün çektiğimiz sıkıntıların temelinde uzlaşma arayışlarımızdaki samimi davranış azlığı ve ürettiğimiz kavramların içerisini dolduramayışımız yatmaktadır. Toplumlar, esas gücünü toplum bireylerinin sahip oldukları güç ve yeteneklerinden alırlar. Mutlu ve müreffeh bir ortamın inşası için, sarf edilmesi gereken kollektif enerji, sonuçsuz çabalarla tüketilmemelidir.

Herhangi bir problemi, sükûnetle ele almadan ve zihnimizi, meseleyi doğru anlayacak ekipmanlarla donatmadan; Yani; Verili bir dünya oluşturmadan, sağlıklı sonuçlar üretmek mümkün değildir. Aksi takdirde, birbirimizi anlamamız ve birikimlerimizden faydalanmamız mümkün değildir.

Şimdi de; Birazda bilimdeki gelişmelere bir göz atalım. Öncelikle, fiziğin tarihi gelişimi kaynaklarda şöyle açıklanmaktadır. Sırasıyla; Milattan önceki yıllarda Euclid Archimedes ( Arşimet) ( M.Ö. 285 – 212) , Galen, Hipokrates ‘ den başlayıp, milattan sonra 2. ve 3. asır derken, hemen ardından 14. ve 17. Asır ‘a Albertus Magnus, Roger Bacon, Leonardo da Vinci, Galile, Newton vs. olarak bahsetmektedir. Bu tarihlere göre bilim bin yıl durmuş ve yerinde saymış anlamına gelmektedir. Ve ayrıca bu bilim adamlarının arasında hiçbir Müslüman bilim adamının olmayışı gerçekleri yansıtmadığının bir göstergesidir. Hâlbuki Tarihi gerçekler hiç de öyle değildir. Orta çağ döneminde, batı din savaşlarıyla birbirlerini yok edercesine çarpışırken, doğu da; İslam’ın doğuşuyla birlikte, bilim patlama yapmış ve batı’nın Rönesans’ı da bu bilim patlamasından nasibini almıştır.

Sanchez –Albornoz ; “ Bu gün, bir kimsenin Ortaçağ’dan bahsetmesi olağandır. Avrupa’nın büyük bir uçuruma yuvarlanmakta olduğunu, kendisini inhilale kaptırdığı, bu dönemde İslam medeniyetinin İspanya’ da yayılıp parladığını unutmamak icap eder.” diyor.

Bir medeniyet düşünün; “ Dünya dört direk üzerinde durur; Âlimlerin ilmi, amirlerin adaleti, ariflerin ibadeti ve askerlerin kahramanlık, cesaret ve şecaati “ söylesin de; O medeniyet çöksün. Bunun nedenleri üzerinde araştırma yapmak gerekir.

Bu ibare; İslam idaresi altında iken İspanya ‘nın en büyük üniversitelerinden birinin, kapısının üzerinde yazılıdır.

Devam edecek…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Serkan ÖZDEMİR 2023-12-29 07:17:38

Adalet erdemi insanoğlunun ilk günlerinden bu yana hak edene hak ettiğinin verilmesi, doğruluk, eşitlik gibi kavramlarla ifade edilmiştir. Adalet, felsefe tarihinde birçok filozof tarafından da üzerinde durulan bir değer alanidır. Adalet bir toplumda, değerlerin, ilkelerin, ideallerin ve erdemlerin cisimleşmiş, hayata geçirilmiş olması, herkesin hak ettiği ödül ve ceza ile karşılaş ması durumudur.Ayni zamanda adalet, hak ve hukuka uygunluk, hakkı gözetme, doğruluk, herkese kendine uygun düşeni ve hakkı olanı verme gibi ifadelerle açıklanmıştır.
Bu seçimde halkın teveccühünü alırsa, makamında bu adalet ilkelerine sonuna kadar liyakat edecek ender bir kişilik olduğu paylaşır, kendisine bu yolda başarılar dilerim.

banner39

banner37

banner38