Milli Görüş, sadece bir siyasi hareket değil; aynı zamanda bir dava, bir inanç ve bir ahlak mücadelesidir. Temeli adalete, kardeşliğe ve İslam ahlakına dayanan bu hareketin başarıya ulaşmasının en önemli şartlarından biri; birlik ve beraberliğin muhafaza edilmesidir.
Fitne ve tefrika, ümmetin en büyük düşmanlarındandır. Tarih boyunca nice sağlam yapılar, içten gelen bu sarsıntılarla yıkılmıştır. Kur’an-ı Kerim’de fitne, öldürmekten daha beter olarak tanımlanırken, Peygamber Efendimiz (sav) de “Mümin, müminin kardeşidir” buyurarak kardeşlik hukukunun ne kadar kıymetli olduğunu vurgulamıştır.
Milli Görüş teşkilatları; iman, sadakat ve istikamet üzere kurulmuş yapılardır. Bu kutlu yapının içerisinde kişisel hırslar, nefsi rekabetler, dedikodular ve bölücülük; hem davaya zarar verir hem de halk nezdinde güveni zedeler. Bu davanın mensupları, makam ve mevki için değil, Hakk’ın rızası için çalışır. Bu sebeple, birbirini çekiştiren değil, birbirinin elinden tutan; ayağı kaydığında kaldıran; hatasında örten ama doğruda destekleyen bir kardeşlik anlayışıyla hareket etmek zorundadır.
Unutulmamalıdır ki; şeytan, yalnız olanla; düşman, bölünmüş olanla; zaman, hazırlıksız olanla uğraşır. Teşkilat içindeki en küçük bir kırılma, dışarıdaki fitne odaklarına cesaret verir. Onlar birlikten korkar, dağınıklıktan ise umutlanır.
Milli Görüş’ün lider kadroları, teşkilat mensupları ve gönüldaşları; iç huzuru sağlamadan dışa karşı güçlü duramaz. Bu yüzden aramızdaki her türlü anlaşmazlık, İslam kardeşliği çerçevesinde çözülmeli; dilimizle değil gönlümüzle konuşmalıyız. Zira Allah (cc), “Birbirinizle çekişmeyin, sonra korkuya kapılırsınız ve gücünüz elden gider” (Enfâl, 46) buyurmaktadır.
Sonuç olarak:
Milli Görüş davasının selameti; birlik, ihlas ve sadakattedir. Teşkilatlarımız arasında fitneye, tefrikaya ve dedikoduya asla yer olmamalıdır. Kardeşliğimizi korumak, davamıza olan vefamızın bir göstergesidir. Bu kutlu yürüyüşte birbirimize sahip çıkarak, Allah’ın yardımını da yanımızda buluruz