Bugün en büyük tehlikemiz ne enflasyon, ne işsizlik, ne de dış politika krizleri… Asıl felaket sessizce büyüyor: ahlaki çöküş.
Yalanın gerçeğin önüne geçtiği, çıkarın vicdanı bastırdığı, edepsizliğin “özgürlük” diye pazarlanıp alkışlandığı bir toplumdayız. Hırsızlık artık sadece cebimizden değil, ruhumuzdan yapılıyor. İnsanlar şerefini, haysiyetini üç kuruşluk menfaat uğruna satmaktan çekinmiyor.
Bu düzenin adı açık ve nettir: çürüme. Çürüme öyle sinsidir ki, kimse fark etmeden bünyeyi içeriden kemirir. Önce aile dağılır, sonra komşuluk biter, ardından güven ortadan kalkar. Geriye birbirine yabancı, bencil, doyumsuz bir kalabalık kalır. Buna toplum denmez.
Bugün herkesin kendine sorması gereken tek soru var:
“Ben de bu çöküşün parçası mıyım, yoksa dur diyeceklerden biri mi?”
Tarihin bize gösterdiği gerçek acı ama nettir: Ahlakını kaybeden milletler, varlığını da kaybeder. Eğer bu gidişata göz yumarsak, torunlarımıza bırakacağımız şey ne bir devlet, ne bir millet, sadece koca bir enkaz olur.