Tutuklamanın Adaleti ve Ayşe Barın Gerçeği
Ayşe Barın’ın tutukluluk süreci yeniden gündeme geldi. Serbest bırakıldı, ardından tekrar tutuklandı. Bu döngü artık yalnızca bireyin hatalarıyla açıklanamaz. Bu tablo, aynı zamanda Türkiye’deki hukuk sisteminin ne kadar çelişkilerle ve zaaflarla dolu olduğunu da gözler önüne seriyor.
Öncelikle şu gerçeği teslim edelim: Ayşe Barın’ın suçlu olduğu artık sır değil. Yaptıkları, toplum düzenini ve hukuk normlarını açıkça ihlal etti. Bir insanın özgürlüğünü kısıtlayacak kadar ağır fiillerin varlığı, tutukluluğu haklı kılar. Ancak mesele sadece bireysel suçlarla sınırlı kalmıyor.
Asıl problem, hukuk sisteminin bu süreci nasıl yönettiğidir. Bir gün tahliye edilen bir kişi, ertesi gün yeniden tutuklanıyorsa burada ciddi bir adalet sorunu vardır. Bu durum ya ilk kararı verenlerin hatalı olduğunu ya da sonraki kararların siyasi veya toplumsal baskılarla alındığını gösterir. Her iki ihtimal de yargıya olan güveni yerle bir eder.
Bir yanda suçu işleyen Ayşe Barın’ın cüreti, diğer yanda tutarsız kararlar üreten bir hukuk düzeni. İkisi birleşince ortaya çıkan tablo, toplum için çifte adaletsizliktir. Birincisi, suçu işleyen failin yarattığı mağduriyet. İkincisi, adaletin kendisinin güvenilirliğini kaybetmesi.
Adaletin özünde öngörülebilirlik vardır. Vatandaş, “Hukuk kararları keyfî değildir, yarın değişmez” diyebilmelidir. Oysa Ayşe Barın dosyasında tam tersi bir manzara görüyoruz. Hukuk, toplumsal vicdanı rahatlatacak şekilde değil; dalgalı, çelişkili, güvensiz bir zeminde ilerliyor.
Bugün Ayşe Barın tutuklu. Yarın ne olacağını kimse bilmiyor. Böyle bir sistemin adı hukuk değil, kaostur.
Türkiye’nin acil ihtiyacı, hem Ayşe Barın gibi isimlerin cezalarının şüpheye yer bırakmadan ve tutarlı biçimde uygulanması hem de yargının güven tazelemesidir. Aksi halde, suçluların gölgesinde ve adaletin zedelenmiş itibarında, toplumun güven duygusu daha da yok olur.




